Fuat Sezgin ismi Bitlis doğumlu bir bilim insanının adı olmaktan çok daha fazlasını içerir. Çünkü Fuat Sezgin, özelikle İslam bilim tarihi ve oryantalizm alanında yürüttüğü akademik çalışmalarıyla sadece Türkiye açısından değil, uluslararası arenada da bir mihenk taşı konumundadır. Bu nedenle onun adının verileceği her yapıda, bir yeterlilik sorunsalı kendisini gösterir. Yapının giriş kapısından içeriye adımlarını atanlar

– Dolaştıkları mekânlarda bilime ve bilmeye adanmış bir ömrü belleklerine işleyecekleri bir havayı soluyabilecekler midir?
– Bir bilim dalındaki mirası ilerletme ya da bilgiyi büyütme azmini, örneğin Kütüphanede sayfalarını açtıkları kitaplardan ya da dokundukları sergi ürünlerinden alıp içlerine çekebilecekler midir?

Kısacası insan böylesi bir mekândan, girdiği şekilde ayrılmamalıdır; Belki az belki çok, ama muhakkak bir miktar etkileşime girerek, daha doğrusu yeni motivasyonlar edinmiş olarak kapıyı çekmelidir. İşte Betav/ Fuat Sezgin Bilim ve Kültür Evi’nin mimari tasarımı bu önkoşul bağlamında gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

İşe boş bir arazide yeni bir bina tasarlamakla başlansaydı veya mimari çalışma Fuat Sezgin’in doğduğu evde yürütülseydi tanımladığımız önkoşul değişmese dahi tasarım süreci elbet farklılaşırdı. Lakin nihayetinde inşa edildiği tarih (1885) duvarında bir kitabe misali yazılı halde duran, tarihin yıpratıcılığına fazlasıyla maruz kalsa da kimliğini kaybetmemiş bir bina bilim insanın adını taşımak üzere seçildi. Böylece gözetilmesi gereken ikinci bir koşul kendiliğinden ortaya çıkmıştır: Kent belleğinin önemli bir parçasını meydana getiren geleneksel mimari kimliğe zarar vermeksizin yapıyı bilime ve bilme çabasını sergilemeye davet eder hale getirmek.

Belirtilen koşulları karşılamak, ancak bilim tarihi ile geleneksel yapı arasında özdeşlikler kurarak mümkün olabilir. Burada genelde bilimin, özelde İslam bilim tarihinin sahip olduğu uzun geçmiş, yığma taş duvarları bir kentin yüzyıllarını anlatan mimari ile bütünleşir. Ayrıca hem bilimsel hem de mimari ürün bugüne ait yaşamlara temel oldukları için bugüne ait oldukları oranda geleceğe dairdir. O halde söz konusu yapı da geleneksel Bitlis evlerinin karakteristik özelliklerini korumakla yetinilen bir mekân olmanın ötesine geçmeli, geleneksel mimarinin gelecek zaman içinde yer tutup var olmayı sürdürebileceğini gösteren izler taşımalıdır. Mimari tasarım sürecinde bu amaçla yapının mimari kimliğine zarar vermemekle birlikte modern yaşamı simgeleyen eklentilerin yapılması kararı alınmıştır. Giriş bölümündeki cam sundurma, tavan aralarına yerleştirilen klimalar ve bahçede bulunan kompozit malzeme kaplı pergola, bahsi geçen eklentilerin ilk elden göze çarpanlarıdır. Diğer yandan kâh binanın gördüğü tadilatlar neticesinde kâh işlevsizleşme nedeniyle yok olan geleneksel mimarlık öğelerinin bir kısmı görselleştirilerek geçmişe ait mekân örüntülerini kavramaya yönelik göndermeler yapılmıştır. Örneğin giriş salonunun ortasında imal edilen geleneksel sal taşlı döşeme alanı cam yüzey içine alınarak sergilenmiştir.

Yapının iç mekânlarına yeni işlev verme ve sirkülasyonu kurgulama noktasında da geçmiş kelimesinin simgelediği durağanlık ile gelecek kelimesinin vurguladığı dinamizm birleştirilmeye çalışılmıştır. Bu çabanın ana düsturu “Seyretmek Pasifleştirir” (Richard Sennet ‘Ten ve Taş’) sözüdür. Böylece sergilenen eserleri sergi odalarının tek tek gezilmesi yerine çalışma mekânları ile sergi mekânlarının iç içe geçirildiği bir ortamın fark edilmesi yeğlenmiştir. Ana kapıdan geçilip binaya girildiği anda ufak bir sergi salonu ile karşılaşılır. Salona açılan iki odadan biri akademik/ eğitimsel amaçlı kullanımlara ayrılmış bir atölye, diğeri projeksiyon kullanım imkanı olan bir sunum salonudur. Her iki odanın iç duvarlarında bulunan nişler sergi eserlerine ayrılmıştır. Birinci kat plan şeması bakımından zeminle aynıdır. İki odanın açıldığı sofa bölgesin bir tarafında sergi eserleri diğer tarafında dijital kütüphane hizmeti sunan üç bilgisayar masası yer alır. Bilgisayar masalarının baktığı kapı kütüphane/ okuma salonuna açılır. Diğer oda ise zemin kattaki atölyeden farkı projeksiyon sunumu yapma imkânı olan ikinci atölyedir. Bu planlama sergiyi gezenle kütüphaneden yararlanmak isteyeni, atölyede çalışmaya gelenle (örneğin) idareciyi birbirine yabancılaşmaktan alıkoyar, kullanım kolektifleşir.

Kolektifleşmenin ve sosyalleşmenin somut hale getirildiği mekândır bahçe katındaki kafe. İsteyene bahçede pergola altında, su kuyusunun kenarında isteyene kafe mekânının serinliğinde söz verilir, söz alınır. Bir yudum kahve eşliğinde bir dahaki buluşma ve/veya çalışma için gün belki de burada alınır.

Öncesi

Sonrası